28 Temmuz 2010 Çarşamba

Galatasaray Formaları Değerlendirmesi


Galatasaray, yeni sezon formalarını tanıttı. İlk kez internet üstünden yapılan tanıtım sonucu, iyisiyle, kötüsüyle (bence daha çok kötüsüyle) değişik bir kreasyon ortaya çıktı. Şimdi formaları tek tek değerlendirelim.


1. Forma (İç Saha): Parçalı

Ne yazayım, nasıl küfredeyim, bilmiyorum! Bundan tam bir yıl önce, yani 27 Temmuz 2009'da, bu parçalı ilk tanıtıldığında, bir yıldır geçmeyen bir antipati duymaya başlamıştım. Çünkü gerçekten, Galatasaray tarihinin en rezil parçalılarından biriydi. "Yemeğin salçalısı, kadının kalçalısı, formanın parçalısı" düşüncesinde olduğum için de, beyaza ve mora hiç yönelmeyip; sezonu, forma almadan geçirmiştim. Tam bir yıldır, bu sezon çıkacak güzel bir parçalının hayâlini kuruyordum. Ve birkaç ay önce, dost blog, sağlam kaynak Galatasaray Formaları'nda, yeni bir parçalı çıkmayacağı duyumu aldıklarını öğrendiğimde, gerçekten yıkıldım! Onlara güvenim tamdı. Ama... "Umut fakirin ekmeği" misâli, hep bir umut vardı içimde!..

Fakat olmadı... Bu rezil parçalı, beni bir sezon daha sinir krizlerine sokmaya ve GS Store'dan uzak tutmaya devam edecek! Bu rezillikte emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler!

2. Forma (Deplasman): Bej (Arslan) 

Geçen sezon beyaz formayı da beğenmemiştim. Açıkcası, deneye deneye, sarı-kırmızı detaylı her türlü beyaz forma yapıldı. Beyazın bir sezon dinlenmesi, en hayırlısı. Bej de, açıklık, solukluk, sarı-kırımzıdan uzaklık, Galatasaray'ın ezeli rakiplerinin renklerine benzemezlik(!) bakımından, en uygun renklerden biriydi. Kırmızı desenler ve formaya ismini veren arslan (bence aslan) figürü, formaya güzel bir hava katmış. Ama, hazır çok hoş kırmızı desenler de kullanılmışken, bu formanın altına kırmızı şort güzel gitmez miydi? Bence giderdi. Fakat böyle de fena olmamış. Başarılı...



3. Forma (Alternatif): Mercan (2289 0 444)

Geçen sezon mor formaya, "2288" denmişti. Bu yıl da mercan formaya, "2289" deniyor. Umarım bu sıralama böyle devam etmez.

Galatasaray'ın abartarak alıştırdığı ve diğer tüm kulüplerin de alışması gereken "ana renklerden farklı forma" geleneğinde bu sezonun tâlihli rengi, mercan. Formanın farklı ve güzel olduğunu söyleyebilirim. Siyah desenler ve siyah şort, formaya hoş bir hava katmış. Çok güzel bir "alternatif forma" olmuş. Tabii eğer gerçekten "alternatif" olarak kullanılırsa! Perşembe günkü OFK maçından başlayarak, en az 10 kez, Ali Sami Yen'de giyileceğinden eminim.

4. Forma (Alternatif 2): Çubuklu

Bugün tanıtılmadı, ne zaman çıkacağını da tam bilmiyorum. Geçen sezonki kırmızı forma gibi, sezonun ikinci yarısında çıkacağı söyleniyor. Ama ne zaman çıkarsa çıksın, TFF'nin forma kataloğuyla birlikte, nasıl bir forma olduğunu, bir-iki haftaya öğreneceğiz. Elimizde formaya dair resim olmadığı için, paragraf boş kalmasın diye, birkaç ay önce istek üzerine yaptığım tasarımı koydum









Genel olarak da birkaç cümle söylemek istiyorum. Öncelikle, mutlaka adam gibi, yeni bir parçalı yapılmalıydı. Ve parçalı varken, aynı renklerden çubuklu formaya hiç bulaşılmamalıydı. Maddî hedeflerle de doğru orantılı olarak, bir alternatif forma kültürü yaratmak son derece olmulu ve olması gereken bir hareket. Ama alternatif forma kültürü yaratırken, az miktarda var olan birinci forma kültürünü de tümden yok etmek, çok büyük bir yanlış.

Galatasaray, parçalıdır; ama o parçalı, bu değildir! 2008-2009'daki gibi, klasik parçalıya çok yakın bir parçalı olsa, en az 3 sene hiç sesimi çıkarmam. Ama böyle alâkasız bir formada 2 sene ısrar etmek gerçekten saçmalık!

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Dünya Kupası, İspanya'nın!


Hollanda, oynadığı 3. finali de kaybederek hat-trick yapmış oldu. İspanya ise, ilk finalinde şampiyon oldu. Maçtan önce, uğursuzluk gelmesin diye söylemek istemedim ama aslında Hollanda'yı tutuyordum. Ne yalan söyleyeyim, gerçekten üzüldüm. Neyse, önümüzdeki kupalara bakacağız.

"İnşallah bir gün biz de bu başarıyı yakalarız." gibi klişe şeyler söylemek istemiyorum ama "İnşallah sonraki kupaların tüm kapanış törenlerinde, bizim bayrağımız da orada olur." demek yanlış olmaz...

11 Temmuz 2010 Pazar

Şampiyonluğun Getirecekleri...



Büyük finale yaklaşık bir saat kalmışken; bir forma delisi olarak, şampiyonun formasında meydana gelecek değişimlerden bahsetmek istiyorum.

Hollanda da İspanya da, daha önce kupayı kazanamadılar. Bu yüzden maçı kazanan, formasında ilk kez yıldız bulunduracak.

Ben, ilk olarak 2002 Dünya Kupası'nı izlemiştim. Daha önce 4 şampiyonluğu bulunan ve bu dört şampiyonluğu, formasında, 4 küçük yıldızla simgeleyen Brezilya, o kupayı kazanarak, formasına 5. küçük yıldızı ekledi. 2006'daysa İtalya'nın forması daha ilginçti. Logolarının içinde üç tane yıldız vardı ve o şampiyonluk, formalarının içine 4. yıldızı ekletmişti. Yine, kolay kolay farkedilmiyordu.

Ancak bu kupayı kazanan takımın formasında daha önce yıldız bulunmadığı için, logonun üstüne koyulacak yıldız, hemen farkedilecek.

Gelelim, ikinci farklılığa... Finali kazanan takım, yukarıda gördüğünüz logoyu, (ortasında 2010 yazmak şartıyla) İtalya'dan devralacak. Hollanda maçı kazanırsa, bu logoyu, formasının ortasına koyacak. İspanya kazanırsa da, göğüs numarasının yerine koyup; numaraları, ortaya, Adidas logosunun altına yerleştirecektir.

Kısacası; bu maçı kim kazanırsa kazansın, formasında önemli değişiklikler olacak.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Andrea Pirlo Galatasaray'da!


Yoksa Xabi Alonso mu? Tam emin değilim; Esteban Cambiasso da olabilir. Dur bakayım... Lorik Cana'ymış.
 
Kim bu adam? Gerçekten tanımıyorum, ismini ilk defa duydum. İyi bir oyuncu mu? Belki öyledir. Ama ne kadar iyi olursa olsun, futbol bloglarının % 70'inde bahsedilecek kadar iyi olamaz! HBBA haklı galiba. Futbol blogları, gittikçe Fotomaçlaşıyor!..

Dünya Futbolundaki Değişim


Tekniği, taktiği, oyuncuları filan bir kenara bırakın. Bunlar zaten her zaman değişim gösteren şeyler. 2010 Dünya Kupası, tüm bunlardan daha büyük ve köklü bir değişime sahne oluyor. O da şu: Eskiden, maçların sonuçları, masa başında, büyük yöneticiler tarafından belirlenirdi; şimdi, akvaryumda, bir ahtapot tarafından belirleniyor!

Eğer reenkarnasyon diye bir şey gerçekten varsa, Nostradamus, dünyaya ahtapot olarak dönmüştür!

4 Temmuz 2010 Pazar

56 Yıl Sonra İlk Kez...


Arjantin'in, Almanya'dan 4 yiyerek elenmesiyle birlikte, dün Gana'yı penaltılarla eleyen Uruguay, yarı finaldeki tek Güney Amerika takımı oldu. Tam 56 yıl aradan sonra da ilk kez, Arjantin-Brezilya ikilisi dışında bir Güney Amerikalı, Dünya Kupası'nda tek başına yarı final görmüş oldu. 1954'te de bunu yapan Uruguay'dı ve dördüncü olmuşlardı. Tabii 1954'te son şampiyonlardı; bu kez daha beklenmedik bir şekilde geldiler yarı finale.

İnşallah kupanın, kalan 3,5 maçı da (bence 3.'lük maçı, yarım maç) güzel geçer ve gönlümden geçen takım şampiyon olur. Desteklediğim takımı yazmayayım; yine uğursuzluk gelmesin...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Dişe Diş, Kana Kan..!


Dün gece, sürekli takip ettiğim bir blog olan Lappappa'da, bu yazıyı gördüm. Ve ben de kendime göre bir ekleme yaptım. Sonuçta, tüm intikamlar alınmış oldu. Hayırlı olsun.

Dünden gitmeye devam edelim... Dün (daha doğrusu, bir önceki gün) akşam, NTV Spor'daki Kupazela programında, Bağış Erten'in çok güzel bir sözü vardı: "Hollanda, yıllarca güzel oynayıp kazanamadı; bu defa kötü oynayıp kazanmak istemeleri normal. Ama Brezilya, Dünya Kupası'nı 5 kere kazandı. Daha ne kazanacaksınız? Biraz iyi oynayın."

Bu açıdan baktığımızda da, Hollanda'nın kazanmasının daha hayırlı olduğunu söyleyebiliriz. Gerideki oyuncuları, ilerideki oyuncularından daha formda ve belki de daha kaliteli olan Brezilya, gerçek Brezilya değil. Umarım Dunga ayrılır da, -Ronaldinho'nun da içinde olduğu(!)- yeni oluşumla, kendilerine gelirler.

Bu maçla ilgili son cümlemizi de Rıdvan Dilmen'den yazalım; "Brezilya'nın (kaleci dâhil) geri beşlisini Hollanda'ya koy; al sana, yenilmez armada!"


Günün diğer maçıyla ilgili de birkaç görüşümü yazayım.

Bu turnuvadaki tüm maçlar içinde, en objektif olduğum maç buydu. Çünkü iki takıma karşı da eşit düzeyde sempati duyuyordum. Kazanan için sevineceğim, kaybeden için üzüleceğim, maçtan önce belliydi. Ama maçın bu şekilde sonuçlanacağını tahmin etmiyordum. Böylesi, gerçekten daha acı oldu.

Maç içindeki goller güzeldi. Ama gollerdeki Jabulani etkisi, azımsanamayacak kadar büyüktü. Özellikle Forlan'ın golünde, kaleci Kingson'ı inanılmaz şekilde yanılttı, bizim sabıkalı Jabulani.

120. dakikadaki penaltı pozisyonu ilginçti. Farklı açılardan tekrar tekrar izleyince, Suarez'in, o topa elini-kolunu kullanmadan da müdahale edebileceğini anladım. Ama iş işten geçmişti...

Son dakikada Gana lehine penaltı verilince, Uruguaylıların, başlarından aşağı kaynar su dökülmüş gibi olduklarına eminim. Mâlum, benzer duyguyu, iki yıl önce, Klasnic'in 119. dakikadaki golünde biz de yaşamıştık. Penaltı direkten dönünce de, biz Semih'in golünde neler hissettiysek, Uruguaylılar da aynı şeyleri hissetmişlerdir.

Skor değişmedi ama son dakikadaki penaltı hiç olmasa, Ganalılar penaltılarda kesinlikle daha moralli olurlardı. Uruguaylılar ise; penaltılarda, son dakikadaki penaltıyı yememiş olmanın verdiği moral ve rahatlıkla bulundular. Şahsen, Semih'in Hırvatistan'a attığı golden sonra; "120+'da şu golü attık ya, artık penaltılarda yenilsek bile farketmez. Hırvatların bu şoku yaşaması, bana yetti." dediğimi hatırlıyorum. Eminim Uruguaylılar da benzer şeyler düşünmüşlerdir.

Gelelim, maçın kaderini değiştiren, Asamoah Gyan'a... Eh be Gyan; insanda biraz bilinç olur. Madem ortaya atacaksın, ne diye bütün gücünle vuruyorsun? Sen ne kadar sert ve yukarıdan vurursan vur, kaleci yerinden kıpırdamazsa, o topu mutlaka tutar! İlle de Panenka vuruşu yap demiyorum; topu yavaşça kaldırsan yeterdi. O havayı yapmasan, şimdi yarı finaldeydiniz! Geçmiş olsun...

Son olarak, Uruguay-Gana maçındaki ilginç bir olaydan bahsedeyim. Bildiğiniz gibi, TRT'de her gün bir maçı Ömer Üründül yorumluyor. Uruguay-Gana maçını anlatan Birol Reçber de Ömer Üründül'e o kadar alışmış ki, bir pozisyondan sonra yorumcu Muhsin Ertuğral'a, "Sayın Üründül" diye hitap etmeye kalktı!

2 Temmuz 2010 Cuma

Fransa 98: Hollanda - Brezilya



Brezilya: Taffarel, Aldair, Junior Baiano, Cesar Sampaio, Roberto Carlos, Dunga, Ronaldo, Rivaldo, Ze Carlos, Leonardo, Bebeto

Hollanda: Van Der Sar, Reiziger, Stam, Frank De Boer, Jonk, Roland De Boer, Bergkamp, Kluivert, Cocu, Zenden, Davids

7 Temmuz 1998 yılında Brezilya ile Hollanda'nın karşı karşıya geldiği yarı final maçının kadroları yukarıda. Bu oyuncular dışında 11'de olmayan, Brezilya'dan Cafu, Giovanni, Denilson, Edmundo, Hollanda'dan Seedorf, Overmars, Bogarde, Van Hooijdonk, Van Bronckhorst ve Hasselbaink var.

Bugün Brezilya'nın en gözönünde oyuncusu Maicon, Hollanda'nın ise Robben. 12 yıl önce iki takımda da yıldız oyuncu patlaması yaşanırken, bugün daha çok görev adamları sahada olacak. Saf yetenekle oynanan futbol artık mazide derinlere inerken, robotlaştırılmış oyunculara doğru bir gidiş var. Düz görev adamlarından kurulu ve mücadele gücü yüksek bir takımın hiç yenilmemesi olası hale gelmeye başladı (bkz: Yeni Zelanda). Kişisel yeteneklerin yerini takım oyunu ve taktik disiplini almaya başladı (bkz: Brezilya).

12 yıl önce 13 yaşındayken, Fransa 98 sırasında gerçek bir futbol heyecanı hissederken, bugün Messi'li Arjantin'i çıkarırsak hiçbir takımın maçı içimde bir heyecan yaratmıyor. Belki yaşla alakalıdır, belki de değişen futbol mantalitesiyle bilemiyorum ama, Dünya Kupası'nın anlamının bildiğimiz anlamından uzak olduğu artık bir gerçek.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...