28 Eylül 2010 Salı

Transfer Rotası: Güney Amerika




Ligler biter, transfer dönemi açılır; kulüpler rotasını belirler.

GÜNEY AMERİKA

Bulunduğumuz şu dönemde futbol piyasasının en değerli futbolcularının Güney Amerika yöresinden olması oraya ilginin çekilmesine sebep oluyor. Ama bilmiyorlar ki (ya da biliyorlar, her neyse) Güney Amerika'lıların oyun sistemini.

Türkiye'ye gelenler genellikler hücumcu oluyor. O futbolcu da sadece futbol oynamak ister. Koşmaz, kendini fazla yormaz. Ayağına top gelmesini ister. Kaptırınca da topun arkasına geçip, koşup pres yapmaz. Yani bizim istediğimiz tekmeye kafa sokacak tiplerden değiller. Ayrıca uyum sorunu falan da işin içine girince uzun süre verim alınamıyor.

Acaba bizim takımlarımız, Türkiye'deki oyun sistemini bilmiyorlar mı? Tabii ki biliyorlar ama plajdan futbolcu getirmeye devam ediyorlar. Hani sırf "transfer yaptık", "imza attırdık" demek için...

Nedir sistem? Vur, kır, parçala; bu maçı al. Koş, pres yap, gerekirse tekmeye kafa sok. Eee bile bile neden oradan futbolcu alıyor, paraları çarçur ediyoruz?

Mesela Fransa Ligi... Oradan alalım futbolcu. Sert, biraz da defansif yapının ön planda olduğu bir futbol var. Son dönemde gelen Niang, Dia; geçmişte gelen Youla, Tum... bunlar ligimizde iş yapmış futbolcular.

He bir de bu plajdan gelenlere büyük paralar verilir. Bu sayede kulüp büyük bir zarar altında kalır.

25 Eylül 2010 Cumartesi

F1 2010 Değerlendirmesi


8 yıl sonra gelen ve bana büyük heyecan yaşatan bu oyunla ilgili ilk duygularımı iki gün önce yazmıştım. Şimdi oyunu biraz değerlendirelim.

Oyunun konsepti, kariyer üzerine kurulu. Oyuna girdiğinizde öncelikle bir pilot yaratıyorsunuz ve kariyer oluşturuyorsunuz. O kariyer, kenarıda duruyor. İstediğiniz zaman oynuyorsunuz. İsterseniz, "Grand Prix" menüsünde, gerçek pilotlardan birini seçerek yarış ya da sezon yapabiliyorsunuz.

Oyunun genel menüsü biraz ilginç. Oyuna girdiğinizde kariyer oluştururken hangi takımı seçtiyseniz, paddockta, o takımın tırlarının yanında duruyorsunuz. Bir anlamda, menünün plânını oluşturuyor bu görüntü. Anamenü böyleyken, diğer menülerse Codemasters'ın diğer yarış oyunlarındakine benziyor. Özellikle Grid'in birebir aynısı.

Gelelim sürüşe... Birçok kişi gibi benim de bu oyunla ilgili aklımdaki en büyük soru işaretlerinden biriydi. Açıkcası ilk başta, 8 yıllık F1 Challenge'a alıştıktan sonra garip geldiğini söyleyebilirim. Ancak insan biraz alışınca, sürüşün güzel olduğunu fark ediyor. F1 Challenge'da, özellikle klavyeyle oynarken, bir F1 aracından çok tır kullanıyormuşum gibi hissediyordum. Tabii ki F1 aracı kullanmak kolay bir şey değil ama F1 Challenge bambaşka bir olaydı. F1 2010'da sürüş hem biraz daha yumuşak, hem daha gerçekçi. Özellikle direksiyon setiyle oynayanlar, bu gerçekçiliğin daha çok tadına varacaklar.

Evet, F1 Challenge'dan daha kolay olabilir ama artık çok daha dikkatli olmasınız. Çünkü oyunda hatanın affı gerçekten yok. Viraj girişlerinde zamanında fren yapmazsanız, pist dışına çıkıp, uzun bir süre kaybedebilirsiniz. Hem çimde hem de çakıl alanda araç çok yavaşlıyor ve bazen anında spin atıyor. Viraj çıkışlarında da her an aracın kontrolünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Hafif bir kontrayla kurtulursanız, gerçekten şanslısınız demektir.

Artık lastik farklarını, hava şartlarını, hatta pistteki birkaç derecelik sıcaklık farkını bile çok iyi hissediyoruz. Pitten çıktıktan sonra soğuk lastiklerin performansı ne kadar etkilediğini birebir yaşıyoruz. Özellikle yağmurlu havada, ıslak pistte araç kullanmak çok zor. Bu oyunu oynarken, F1 pilotlarının hissettiklerini daha iyi anlıyorum.

F1 Challenge'daki en büyük dertlerden biri, ayar yapmaktı. Artık istersek detaya fazla girmiyoruz. Belli başlı birkaç kalıptan birini seçerek piste çıkabiliriz. Ayrıca artık -F1 Challenge'da olmayan- mühendislerimiz, bizi bu konuda çok iyi yönlendiriyor.

Sürüşteki en büyük yeniliklerden biri de diğer araçlar. F1 Challenge'da birbirinin aynısı pilotlarla yarışırken, F1 2010'da, farklı stillerle giden, agresif sürücülerle yarışıyoruz. Artık rakiplere direnmek, geçiş yapmak çok daha zor. Bu da oyunun gerçekçiliğini tavan yaptırıyor.

Grafikler... Aman Allahım! Bununla ilgili ne yazabilirim, nasıl cümleler kurabilirim, gerçekten bilmiyorum! Bu konuda resmen çağ atladık! Pist detayları, 3 boyutlu seyirciler, gerçek paddock, gerçek pilot modellemeleri, her an hareket eden takım çalışanları, garajda beklerken kolunu kaşıyan pilotlar, basın toplantısındaki muhabirler, kaza anında etrafa dağılan parçalar, pist dışına taştıktan sonra lastiğe yapışan çakıllar, yağmurlu havada oluşan su birikintileri, kameradaki damlalar... Gerçekten hepsi hârika!  Her şeyi geçtim, sırf şu grafikler için bile alınır bu oyun! Gerçekten helâl olsun Codemasters'a...

Şimdi de oyunu, artılar-eksiler olarak değerlendirelim.

Eksiler:
  • Grafiksel açıdan birçok güzellik var ama gerçek zaman grafiklerini oyuna koymamışlar. Küçük bir detay gibi gözükse de, bence lisanslı bir oyun için önemli bir eksiklik.
  • Podyum... Basın toplantısına bile giriyorken, sembolik bir podyumun olmaması kötü.
  • Hem tuşlar, hem de seçenekler sınırlı. Daha fazla ayar yapmak isterdim.
  • Normalde çakıl alana giren bir araç büyük bir hız kaybı yaşar, hatta bazen motor durur. Bugüne kadar hiçbir aracın çakıl alana girip spin attığını görmedim. Ama ne yazık ki F1 2010'da bu saçmalık, arada bir karşımıza çıkıyor.
  • Pitte aracı kontrol edememek. (Yarı otomatik pilot)
  • Direksiyon görünümlerinin tam olarak gerçekçi olmaması.
  • Formasyon turunun olmaması.
  • Güvenlik aracının olmaması.
Artılar:
  • Grafikler.
  • Gerçekçi sürüş.
  • Gerçekçi pist modellemeleri.
  • Gelişmiş kariyer modu.
  • Mühendislerin oyuna etki etmesi.
  • Telsiz konuşmaları.
  • Yarışta ilk üçe girdiyseniz, basın toplantısına katılmanız. İlk üçe girememeniz durumunda da paddockta röportaj yapmak.
  • Eğer sıralamalarda en iyi zamanı yapamazsanız, pole pozisyonunu % 90 ihtimâlle, Red Bull pilotlarından birinin alması. (Bu sezon şu ana kadar yapılan 14 yarışın 12'sinde, pole pozisyonunu Red Bull pilotları aldı.)
  • Pistte, geçtiğiniz yere göre seslerin değişmesi.
Bazı Sorunlar ve Çözümleri:
  • "Alt+Tab" kombinasyonuyla, oyunun penceresini küçülttüyseniz, kendiliğinden eski hâline dönmüyor. Düzeltmek için, "Alt+Enter" kombinasyonunu yapmalısınız.
  • Oyunda kayıt yapabilmek için, "Game Profile" bölümünde "Create New Profile" seçeneğine tıklayıp, çıkan sayfayı aşağı kaydırarak, "Create Local Profile" seçeneğinden profil oluşturmanız gerekiyor.

23 Eylül 2010 Perşembe

8 Yıllık Bekleyiş Sona Erdi!

Haber, Formula 1'le ilgili. Oyunseverlerin yıllarca süren bekleyişi sona erdi ve tam 8 yıl sonra ilk kez bir Formula 1 oyunu, bilgisayar için de çıktı.

Resmi çıkış tarihi 24 Eylül olan, Codemasters yapımı F1 2010, internete düştü. Akşam haberi alır almaz ben de hemen indirmeye başladım. Bir aksilik olmazsa, 1 saat içinde oyunu oynuyor olacağım. Oyunu uzun uzun oynayıp, yarın bu saatlerde görüşlerimi yazacağım.

Oyunla ilgili olarak öncelikle, bu oyunun bilgisayar versiyonunu da çıkaran Codemasters firmasına teşekkür ediyorum. Ayrıca, 8 yıl önce yaptığı oyunu hârika bir altyapıyla bizlere sunan ve oyunun eklemelere müsait olması sayesinde, yıllarımızı 2002 yapımı bir oyunla geçirmemizi sağlayan EA Sports'a sonsuz minnetimi sunuyorum.

Bilgisayarda oyun keyfi yaşamak isteyen F1 severleri düşünen herkes, sağ olsun; varolsun!

21 Eylül 2010 Salı

Transfer Pazarı



Yukarıdaki resimde her şey belli oluyor aslında. Sürekli futbolcu alan ama satamayan bir sistemimiz var. Neden? Transfer pazarı değil çünkü ligimiz, birçok ülke tarafından izlenmiyor; takip edilmiyor.

Sayısız sorun sayabiliriz. Ama ben birkaçını açıklamak istedim.

Transfer pazarı olmak için ligimizin izlenmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu yüzden yayıncı kuruluşa çok büyük iş düşüyor. Örnek vermek gerekirse; zamanında Galatasaray'a İnamoto diye Japon bir oyuncu gelmişti. Japonların o dönem en tanınan futbolcularındandı. Lig Tv akıllılık yapıp Japon televizyonlarına pazarlayabilirdi yayın haklarını. Böylelikle hem kendi gelirlerini arttıracak hem de pazarın büyümesini sağlayacaktı.

Çim Sorunu

Belki de en büyük sorunlardan biri çim sorunu. Adım atıldığında bile bozulan çimlerde oynuyor futbolcularımız. Bu, hem futbolumuzun hem de oyuncularımızın gelişememesine, dolayısıyla kötü futbola neden oluyor.

Genç oyuncuları oynatmama

Başarılı olmak gerekiyor Türkiye'de. Bu yüzden en iyi, en tecrübeli futbolcularını oynatman gerekiyor. "Başarılı olamazsan kovulursun" mantığı var. İşte bu yüzden genç oyuncular oynayamıyor, gelişemiyorlar. Hâlbuki öyle yetenekler var ki...

Direkt Wenger'i örnek vermemiz gerekiyor herhalde... Şu an takımındaki oyuncuların yüzde yetmişini 17-18 yaşlarında takıma getirtti. Genç oyuncularını FA Cup, Carling Cup final maçları vb. dâhil oynattı.

Futbol Anlayışı

Kesinlikle değişmesi gereken bir unsur. Türkiye'de oynatmamaya dayalı bir sistem var. Bu da futbolun hem izleyeni hem de futbolcusu açısından olumsuz bir durum çıkarıyor.

Milli Takım ve Kulüp Başarısı

Oyuncuların kendi piyasasını arttırabileceği en iyi yerler, Avrupa ve Dünya Kupaları, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi'dir. Milyonlarca izleyeni olan turnuvalar...

Mesela 2000'deki Galatsaray'dan Emre ve Okan'ı Inter'e, Euro 2008'deki Mehmet Topal'ı Valencia'ya transfer ettiren, başarılı bir takımın, iyi performans gösteren oyuncuları olmalarıydı.

*İlgili sayfanın linki: http://transfermarkt.de/de/statistiken/startseite/transfers.html

19 Eylül 2010 Pazar

Brian Clough - The Damned United



Football Manager'da bile zor yapılacak işleri yapmış birisi Brian Clough... Nottingham efsanesinin başında olan, Derby'ye tarihindeki ilk ve tek şampiyonluğu kazandıran isim.

Her teknik direktörün olduğu gibi onun da kötü anıları var kariyerinde. Bunlardan biri de 44 günlük Leeds United dönemi.

İşte bu 44 günlük Leeds macerasını anlatıyor, The Damned United. Bir futbol severin kesinlikle izlemesi gereken bir film. Brian Clough'un nasıl bir teknik adam olduğunu daha iyi anlıyor insan... Önüne gelene sallayan ama kazanmaya gelince rakipsiz olan teknik direktör. Yani o dönemin Mourinho'su.

Derby County'den Leeds'e doğru adım adım gidişini izleyebileceğiniz bu filmi kesinlikle tavsiye ediyorum.

Cesc Fabregas ve Dönüşü



Zor bir yaz dönemi geçirmişti Cesc Fabregas. Daha lig bitmeden hakkında transfer haberleri çıkmaya başlamıştı.

Dünya Kupasına kendini veremedi. Yedek oturdu çoğu maçta. Ama transfer spekülasyonları bitmiyor, artıyordu. Şampiyon İspanya'nın kutlamalarında Reina, Puyol ve Pique tarafından Barcelona forması giydirilmeye çalışılmıştı Cesc'e...

Barcelona ve milli takımdan arkadaşları sürekli onun hakkında açıklamalar yapıyordu. Aslında gitmek istiyordu fakat onu Cesc Fabregas yapan, ikinci babası olarak gördüğü Arsene Wenger'i de bırakmak istemiyordu.

Ve onca habere, açıklamaya rağmen Fabregas Arsenal'da kaldı. Fakat sezona iyi başlamadı. İstenilen performansı sahaya yansıtamıyordu.

Ta ki Bolton maçına kadar... O maçta 2 asistle yıldızlaşan Fabregas, hafta içi Braga ile oynanan şampiyonlar ligi karşılaşmasında 2 gol 2 asist ile iyice yıldızlaşıyordu.

Bu parlayış dün de devam etti. Sunderland ile 1-1 berabere kaldıkları maçta takımının tek golünü atan isimdi Fabregas. Evet, kafası artık rahat. Futboluna kendini verebiliyor. Son üç maçtaki performansıyla, gelecek gol ve asistlerinin garantisini veriyor...

17 Eylül 2010 Cuma

İzlenmesi Gereken Maçlar | 17-20 Eylül



Union Berlin - Hertha Berlin | (Berlin Derbisi) Almanya 2.Ligi

St. Pauli - Hamburg | (Hamburg Derbisi) Almanya Bundesliga

Schalke 04 - Dortmund | (Kuzey Derbisi) Almanya Bundesliga

Benfica Lizbon - Sporting Lizbon | (Lizbon Derbisi) Portekiz Bwin Liga

Feyenoord - Ajax | (Nefret Derbisi) Hollanda Casino Eredivisie

Manchester Utd. - Liverpool | İngiltere Premier Ligi

Bordeaux - Lyon | Fransa Ligue 1

Fiorentina - Lazio | İtalya Serie A

Fenerbahçe - Beşiktaş | (İstanbul Derbisi) Spor Toto Süper Lig

Altay - Karşıyaka | (İzmir Derbisi) Bank Asya Birinci Lig

A.Madrid - Barcelona | İspanya La Liga

Avrupa Ligi Sürprizleri

Avrupa Ligi'nde ilk hafta geride kaldı. 12 grupta 24 karşılaşma oynandı.
İlk haftada birçok sürpriz sonuca rastladık.




Juventus 3-3 Lech Poznan

Kuşkusuz sürprizlerden biri, Juve'nin kendi sahasında Lech Poznan ile 3-3 berabere kalması.
Rudnews'in biri penaltıdan olmak üzere 2 golüyle öne geçen Poznan'a, Juve'de Chiellini 2 golle karşılık verdi. 68.dakikada da Del Piero'nun müthiş füzesi (özlemiştik)
ağlarla buluştu. Fakat günün yıldızı Rudnews'in 90+2'deki mükemmel şutu durumu 3-3'e getirdi.
Del Neri'nin işi zor...




Sevilla 0-1 PSG

Açıkçası Sevilla'nın puan kaybı beklenir bir şeydi.
Çünkü çok kötü oynuyor Sevilla.
Bunu, son oynadıkları 5 maçta sadece Levante'yi yenmelerinden anlayabiliyoruz.
Bilhassa savunmaları berbat.
Barça ve Braga maçlarında delik deşik olan Sevilla savunması bu maçlardan hiç ders almamış.
Bir parantez de Mevlüt'e açmak gerekir. Güzel oynadı. Sevilla savunmasının arasına çalımlarıyla çok rahat girdi.





Aris 1-0 A.Madrid

Gecenin en büyük sürprizlerinden biri de kuşkusuz, son şampiyon A.Madrid'in Aris deplasmanında yenilmesiydi. Madrid, savunmasının yaptığı hataların bedelini 3 puan kaybederek ödedi. Özellikle bu maçta çok kötüydü defans hattı. Bu arada maçta 400 kilogram konfeti kullanılmış.





Dinamo Zagreb 2-0 Villareal

Sarı Denizaltıları Zagreb'den puansız döndü. Oysa hafta sonu Espanyol karşısında aldıkları dört gollü galibiyet ve iyi futbol büyülemişti herkesi. Ama balkan deplasmanlarının zor olduğu bir gerçek...

Ayrıca Nilmar bu maçta forma giymedi. Rossi de 2. yarı oyuna dahil oldu.




Sparta Prag 3-2 Palermo

Cavani ve Kjær'in takımdan ayrılması adeta Palermo'nun kimyasını bozdu. Palermo'nun, ligde son maçında Brescia'ya yenilmesi, bu maç için bir uyarıydı; 3-2 kaybettiler. Ev sahibinin net bir üstünlüğü vardı. Bu arada geleceğin yıldız adaylarından 18 yaşındaki Vaclav Kadlec de gol attı.




Napoli 0-0 Utrecht

Henüz takım olamadı Napoli. Hamsik, Sosa, Lavezzi, Cavani gibi hem genç hem de mükemmel bir kadrosu var. Önümüzdeki haftalarda daha iyi bir Napoli izleyeceğimizi umuyorum. Bu puan kaybı bana göre normal ama Napoli'nin bu maçı evinde olduğu için kazanması gerekirdi.





Dinamo Kiev 2-2 Bate Borisov

Bate böyle sürprizleri aslında her sene yapıyor. Bu sene de Kiev deplasmanından puan aldılar. Bu grubun süpriz ekiplerinden olabilirler. Sheriff maçlarından alacakları 6 puan, onları bir üst tur için avantajlı duruma getirir.

16 Eylül 2010 Perşembe

PES 2011 ve FIFA 11 Değerlendirmesi


Daha önce de söylediğim gibi, 15 Eylül'ün gelmesiyle hem PES 2011'in, hem de FIFA 11'in demosu çıktı. Ben de önce dün gece, 01.00 sularında çıkan PES 2011'i; sonra da bu akşam edindiğim FIFA 11'i deneyip bir değerlendirme yapmaya karar verdim. Baştan söyleyeyim, çok uzun bir yazı olacak.

*Demoları indirmek için, aşağıdaki resimlerin üstüne tıklayın.


Önce PES 2011'le başlayalım. Çünkü benim asıl ilgi ve ihtisas alanım PES.

PES 2011'le ilgili verebileceğim ilk hârika haber, oyunun tamamen Türkçe olması! Bu yazımda, oyunun Türkçe olduğuyla ilgili söylentiler olduğunu söylemiştim. Demoyla birlikte bu söylentilerin gerçekliği ispatlandı.

En başta şunu söyleyeyim; PES'le ilgili ne biliyorsanız unutun. Çünkü bildikleriniz hiçbir işinize yaramayacak. PES 2011, oynanışıyla, verdiği izlenimle, ayarlarıyla, menüleriyle, kısacası her şeyiyle, bir serinin devamı olmaktan çok; yepyeni bir oyun gibi. Bu yüzden ilk maçta insan çok şaşırıyor, hatta yadırgıyor; alışmak kolay olmuyor. Ama evlat işte, ne yapacaksın?

İşin esprisini bir kenara bırakırsak, PES 2011 gerçekten bomba gibi bir oyun olmuş. Dediğim gibi, alışmak kolay olmuyor ama alışınca, daha önceki PES'leri boşuna oynadığınız hissine kapılıyorsunuz. Çünkü bu kez gerçekten gerçekçiliğin sınırlarını epey zorlamışlar.

Şutlar, paslar, ortalar, koşular, çalımlar, hareketler tamamen değişmiş ve çok gerçekçi bir hâl almış. Bir oyuncuyla herkesi çalıma dizme olayı artık tamamen tarihin derinliklerine karışmış. Özellikle bir PES klasiği olan oyuncuların robotsu yapısından eser kalmamış. Oyunun sloganının ne kadar doğru olduğunu artık daha iyi anlıyorum. Gerçekten "Engineered for Freedom" (Özgürlük için tasarlanmıştır).

Ve bomba: Kaleciler! Az önce de demiştim; PES'le ilgili bildiğiniz her şeyi unutun. Özellikle de kaleciler hakkında! PlayStation'daki tüm Winning Eleven ve International Superstar Soccer serilerini oynadım. PES'i ilk oyunundan beri biliyorum. Kısacası, Konami'nin yaptığı futbol oyunlarının neredeyse tamamını oynadım ama ilk kez kalecilerin bu kadar iyi olduğunu görüyorum! Gerçekten çok duygulandım, ağlamamak için kendimi zor tuttum! Hele Valdes'in yaptığı bir kurtarış vardı ki, gözlerime inanamadım! Taffarel, UEFA Finali'nde Henry'nin kafa vuruşunu kurtarırken ne hissettiysem, aynısını hissettim! Siz de benim yaşadığım şokları yaşamak istemiyorsanız, oyunu önyargısız oynayın.

Oynanışla ilgili ilginç bir yenilik var. Artık oyunun hızını seçebiliyoruz. Oyundaki ayarlardan, oyunun yavaş tempoda mı (0), normal tempoda mı (1), hızlı tempoda mı (2) oynanacağına karar verebiliyoruz. Benim tavsiyem, ayarlardan "1"i seçerek, oyunu normal tempoda oynamanız. Bu arada ufak bir uyarı yapayım. Oyunun ilk hâlinde bu ayar, "0"da; yani yavaş tempoda.

Oyunda atmosfer genel olarak PES 2010'dakiyle aynı. En büyük fark, taraftarların çok daha fazla tezahürat yapması. Ses efektleri biraz daha geliştirilmiş. Ayrıca oyuncuların sahaya çıkışlarındaki ve maçın başlangıcındaki yeni animasyonlar, oyuna ayrı bir güzelik katmış.

Oyunun kadro ayarları iyice karışmış. O kadar çok detaya girmişler ki, biraz daha zorlasalar, Football Manager'la kıyaslanacak seviyeye gelirmiş! Benim gibi İngilizcesi fazla iyi olmayanlar için oyunun Türkçe olması, bu açıdan çok büyük bir şans. Tabii biz de oyunumuzu orijinal alarak, Konami'ye en iyi şekilde teşekkür edeceğiz.

Artık kadroyla, oyunun gidişatıyla, hangi çalımları nasıl atacağımızla ilgili birçok şeyi ayarlayabiliyoruz. Biraz daha abartırlarsa, PES 2012'yi oynamak için pro lisans gerekebilir!

Menülerde de bazı değişikliker var. Ben genel olarak PES 4'e benzettim. Ayrıca artık menüdeki resimleri, ayarlardan seçebileceğiz.


Gelelim FIFA 11'e... Paslar geliştirilmiş; güzel. 360 derece olayı iyice oturtulmuş; bravo. Next-Gen'e geçiş başarılı olmuş; tebrikler. Şutlar daha gerçekçi; aferin. Peki kontroller? İnanın bana, ben bu oyunu FIFA 06'da nasıl bıraktıysam, kontroller hâlâ öyle! PES'e geçmemin en büyük sebebiydi. FIFA oynarken kesinlikle kontrolü elimde hissedemiyorum. Oyuncu animasyonları çok yavaş kalıyor. Hareketleri yaparken rahatlığı, kontrolü hissedemiyorum.Oyuncular kendi kafalarına göre takılıyormuş gibi geliyor! EA, bu sorunu yıllardır aşamadı. Grafikleri, şutları, pasları, 360 dereceyi, şunu, bunu ne kadar geliştirirlerse geliştirsinler, kontrol olayını çözemedikleri sürece benim ve benim gibiler için bu oyun sıfır!

Bu oyundan çok umutluydum. Çok şey vadediyorlardı, herkesi büyük beklenti içine sokmuşlardı. Ama bu oyun sadece mevcut oyuncuları tutmaya yarayacak kadar iyi olmuş. Öyle, konuşulduğu gibi, birçok PES'çiyi kendi yanına çekebilecek bir oyun olmamış.

Demo öncesinde, iki oyunun giderek birbirine yaklaştığını düşünüyordum. Ama iki oyunun da demosunu oynadıktan sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki, fark kapanmamış; daha da açılmış! PES, çaktırmadan, arayı iyice açmış!

15 Eylül 2010 Çarşamba

Romenlerin yeni Mutu'su: Bogdan Stancu



Tam adı Bogdan Sorin Stancu.
28 Haziran 1987 Piteşti doğumlu.

Belki de Mutu'dan sonra Romenlerin ihtiyaç duyacağı bölge olan forvet mevkisinin şu andaki en iyi oyuncusu. Gerektiğinde de sağ açık oynayabiliyor.

2 sezon önce çıkan, geleceğin yıldız adayları listesinde, Bendtner, Mata, Arda gibi isimlerin yanında yer alan Stancu, Steaua Bükreş'te oynuyor.

Yaşı genç olmasına rağmen uzun süredir futbol piyasasında ve büyük kulüplerin radarında.

Kendisinin sevdiği, saydığı, idolü olan futbolcu Mutu. Tıpkı Mutu gibi futbola Piteşti'de başladı.

Futbola başladığı 3 yıl içerisinde Fc Argeş Piteşti takımından Steaua Bükreş'e kadar yükseldi.

Her iki ayağını çok iyi kullanbilen, bazuka gibi şut atabilen bir isim .Tabii frikikleri de iyi. Teknik yapısı da aynı Mutu gibi.

1.82 cm boyuna rağmen hava toplarında etkili bir bitiriciliğe sahip.
Football Manager'daki profiline bakarsak bir forvette olması gerken fiziksel, mental ve taktik özellikleri var.

Yukarıda dediğimiz gibi birden Steaua Bükreş'e sıçrayıp, orada da iyi bir sezon geçirince, Real Madrid, Chelsea, Celtic, Fiorentina gibi ekiplerinin scout listesine girdi.

Fakat istenilen o büyük patlamayı bir türlü gerçekleştiremiyince Steaua'da kaldı..

Sezon öncesi Mersin İdman Yurdu ile anlaştığı söyleniyordu. Eski hocası Yüksel Yeşilova'nın Mersin'e getirmeye çalıştığı bir oyuncuydu. Ajanslara transfer edildi diye düşmüştü ama transfer gerçekleşmedi.

Eğer gelseydi, değil Bank Asya'nın; Türkiye'nin, hatta Avrupa'nın en flaş transferlerinden biri olurdu.

En Golcü Lig, "Casino Eredivisie"



Avrupa'da ligler başladı. Hollanda ve Fransa'da 5, İngiltere ve Türkiye'de 4, İspanya ve İtalya'da 2 hafta geride kaldı...

Altı büyük ligde atılan goller ve oranlarının sıralaması şöyle:

Atılan gollerde her zamanki gibi birinci sırada Hollanda var. Oynanan 45 maçta 153 gol atıldı.
Maç başına 3.40 gol ortalaması tutturularak en çok gol atılan lig oldu.

İkinci sırada Almanya Bundesliga bulunuyor. 27 maçta ağlara 88 gol gönderildi. Ve 3.26 gol ortalaması yakalandı.

Üçüncü sırada 4.haftası geride kalan İngiltere Premier Lig'i yer alıyor. 40 maçta 115 gol ağlara gönderildi. 2.80 ortalaması yakalandı.

Dördüncü sırada, 20 maçta 53 gol - 2.65 ortalamayla İtalya Seria; beşinci sırada 20 maçta 52 gol ile 2.60 ortalama yakalayan İspanya La Liga yer alıyor.

Altıncı sırada Spor Toto Süper Lig, 36 maçta 93 gollük performansı ile yer alıyor. Maç başına 2.58 ortalama yakalandı.

Yedinci sıradaki Fransa Ligue 1'de, 50 maçta 115 gol atıldı; 2.30 ortalama yakalandı.

Diğer liglerdeki durumda şöyle:

Avusturya Bundesliga: 33 Maçta 85 gol atıldı. Maç başına 2.58 gol oranı yakalandı.
Belçika Jupiler Lig: 48 Maçta 119 gol atıldı. Maç aşına 2.48 gol oranı yakalandı.
Yunanistan Ligi: 16 Maçta 27 gol atıldı. Maç başına 1.69 gol oranı yakalandı.
İsviçre Ligi: 39 Maçta 127 gol atıldı. Maç başına 3.26 gol oranı yakalandı.

Ayrıca en çok fark atılan karşılaşma ise Sparta Rotterdam'ın Almere City'yi 12-0 mağlup ettiği Hollanda 2.ligi karşılaşmasıydı.

Yeni Yazarımız: Beysim Can (thegunners16)

Yakından tanıdığım arkadaşım, Bursaspor taraftarı, Arsenal ve Cesc Fabregas sempatizanı, thegunners16 nickli Beysim Can, bundan sonra burada yazacak. Hepimiz için hayırlı olsun.

14 Eylül 2010 Salı

Galatasaraylı; "Parçalına Sahip Çık!"


Galatasaray Formaları ekibinden harika bir proje. Efsane futbolcuların giydiği, Galatasaray'ın bir numaralı geleneği, kültürünün en önemli parçası olan ama ne yazık ki 13 yıldır kullanılmayan 'Tam Galatasaray Parçalısı'nı geri istiyoruz! Siz de destek vermek istiyorsanız, bu siteye girip imzanızı atın.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Türkiye'deki Forma Sorunsalı


Şimdi efendim; Kadıköy'de Fenerbahçe, % 70'i sarı olan bir forma giyerken, konuğu Galatasaray da % 50'si sarı olan bir forma giyebiliyor. Aynı şekilde, Ali Sami Yen'de Galatasaray, % 50'si sarı olan bir forma giyerken; konuğu Fenerbahçe, % 70'i sarı olan bir forma giyebiliyor. Ama gelin görün ki, Gaziantepspor'un formasında % 50 kırmızı olduğu için, Galatasaray, % 50 kırmızı barındıran parçalısını giyemiyor.

İncelediğimiz zaman, iki durum da sakat. Fenerbahçe-Galatasaray maçlarındaki sarı ağırlığı beni rahatsız ediyor. Buna bir çözüm bulunması lâzım. Konuk takım hangisiyse, satış rekorları kıran pembe, mor, turuncu, bej, yeşil, parlament mavisi, deve hörgücü grisi vs. alternatif bir renkte forma giysin.

Galatasaray-Gaziantepspor olayıysa baştan saçma. Bir kere, ev sahibi takım hangisiyse, o takım iç saha formasını ya da -ülkemiz şartlarına göre biraz genelleyelim- istediği formayı giyer. Konuk takım ona uymak zorundadır. Ama ülkemizde her şey abuk olduğu için, iki senedir Gaziantepspor, Galatasaray'ı Ali Sami Yen'de zor durumda bırakıyor. Geçen yıl da ikinci yarının ilk maçında kırmızı formanın tanıtımını yapmak isteyen Galatasaray, Gaziantepspor'un sadece kırmızı forma getirmesi nedeniyle beyaz giymek zorunda kalmıştı. Bugün de benzer bir durum oldu.

Buradan Gaziantepspor yetkililerine sesleniyorum;

Galatasaray'ın renkleri, ülke sınırları dışında bile bilinirken, neden iki senedir aynı renkte formayı İstanbul'a götürüyorsunuz? Haydi götürdünüz diyelim, peki neden yanında alternatif forma götürmüyorsunuz? Her şeyi geçtim, aynı hata iki yıl üst üste yapılır mı? Yapılırsa, bunun adı hata olur mu?

Dünya İkincisiyiz


Maçla ilgili söyleyecek pek bir şey yok. Maç hakkındaki en kısa ve öz yorumu, basketboldan hiç anlamayan annem yaptı: "Ne Kevin'mış; her attığı giriyor!"

Son olarak, 15 gündür bana bu heyecanı, bu sevinci, bu gururu yaşatan 12 Dev Adam'a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Sayenizde harika bir 15 gün geçirdim. İnşallah bu başarı bizim için bir çıta olur ve her geçen gün biraz daha üstüne koyarız. Sizlerden ve Türk basketbolundan çok umutluyum. Daha güzel günler yaşamak dileğiyle...

11 Eylül 2010 Cumartesi

Finaldeyiz!!!

Ne desem, nasıl desem, hiç bilmiyorum. Bu mutluluk, bu heyecan, bu sevinç, gerçekten kelimelerle ifade edilemeyecek cinsten. Teşekkürler 12 Dev Adam! Teşekkürler...

Ezeli Rekabette Büyük Gün: 15 Eylül!


Galatasaray-Fenerbahçe, Real Madrid-Barcelona, Milan-Inter gibi bir rekabetten bahsetmeyeceğim. Yazının konusu, bir oyun klasiği; PES-FIFA rekabeti.

Yıllarca oynanış olarak çok güzel ama lisans konusunda çok yetersiz oyunlar yapan PES ve yıllarca birçok lisansa sahip olup, oynanış konusunda sınıfta kalan FIFA, bu yıl çok farklı bir şekilde karşı karşıya geliyor.

PES, oyuncuların robotsu yapısını değiştirdi. Lisans sorununu da büyük ölçüde çözdü. UEFA Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi, UEFA Süper Kupa ve Copa Libertadores ile bu kupalara katılan tüm takımlar (% 85'i lisanslı, geri kalanları lisanssız olmak üzere) oyunda bulunacak. Serie A, Fransa Ligue 1 ve Hollanda Eredivisie tamamen lisanslı olarak; İngiltere Premier League (Tottenham ve M. United lisanslı) ile La Liga (14 takım lisanslı) ise lisanssız olarak oyunda yer alacak. Ayrıca dünyanın dört bir yanından 70'ten fazla kulüp ile 22 milli takım da tamamen lisanslı olacak.

FIFA da, PES'in lisans konusunda yaptığı gibi, eksik yönünü geliştirme yoluna gitti. Oynanışta epey aşama kaydettiler. PES'in bir türlü beceremediği, 360 derece kontrol ve pas olayını çok iyi bir şekilde oyuna yerleştirdiler. Bu yıl yeni çıkacak olan kaleci kontrolü olayını çok merak ediyorum. Ayrıca PES'in üç yıl önce yaptığını yaparak, bu yıl bilgisayarda da tamamen Next-Gen'e geçiyorlar. Artık FIFA'nın daha gerçekçi bir oynanışa ve grafiğe sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Bu sebeplerden dolayı PES 2011'i ve FIFA 11'i büyük bir merakla beklerken, Konami ve EA, -anlaşmışçasına- heyecanımızı artıracak bir şey yaptılar: İki oyunun da demosu, 15 Eylül'de çıkıyor! O gün, interneti boş bırakmak yok!

9 Eylül 2010 Perşembe

Ramazan Bayramı Kutlu Olsun


Bu bayram, daha güzel bir bayram. Teşekkürler...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...