Finale iki gün kala, bir sevgililer gününü daha, Erkin Koray'dan Yalnızlar Rıhtımı'nı dinleyerek geçirdim. Hani bir söz var ya: "Sevgililer günü de sıradan bir gün. Önemli olan sevdiğine her gün değer vermek." şeklinde... İşte o söz misâli, bana da sevgililer gününde yalnız olmak değil; diğer 364 günde de yalnız olmak koyuyor.
Bazı aşırı fanatikler de: "Tek aşkım, XYZ Spor Kulübü..." falan filan diyor. Benim için o da geçerli değil. Ben öyle fanatik bir taraftar değilim. Hoş, birkaç aydır, hiçbir takımın taraftarı değilim ya, neyse!..
Yaklaşık iki haftadır, Chris Martin (Coldplay), Şebnem Ferah ve Umut Kaya'nın seslerinin etkisindeyim. Üçünün de sesi birbirinden güzel. Bu üçlünün, sırasıyla, "Violet Hill", "İstiklâl Caddesi" ve "Ver O Güzel Gözlerini" şarkılarını mutlaka dinlemenizi tavsiye ediyorum. Tabii, müzikten bahsediyoruz. Herkesin zevki farklıdır. Benim sevdiğimi siz sevmeyebilirsiniz; sizin sevdiğinizi ben sevmeyebilirim. Ama ben yine de önerimi sürdürüyorum. :)
Mısır'da Mübarek'in diktatörlüğü devrildi. Başarıya ulaşan isyanın, diğer ülkelere de sıçraması bekleniyor. Bakalım, hayırlısı...
Bu arada, Robert Kubica hızla iyileşiyor. İyileşme sürecinde, şu ana kadar her şey, olabilecek en iyi şekilde gerçekleşti. Aman nazar değmesin.
Türk ve dünya futbolunda da önemli gelişmeler yaşanıyor. "Gerçek" Ronaldo, futbolu bıraktı. İbrahim Üzülmez de Beşiktaş'tan gönderildi. Bu arada Barça puan kaybetti. Yarın da Emirates'e çıkıyor, Katalanlar. Güzel bir maç bekliyorum...
Nike, Adidas tazminatı için 7 Milyon Dolar ödemiş. Galatasaray artık hiç umrumda değil ama Nike'ın, bir Türk takımı için o kadar para harcaması çok enteresan. Haberin detayları: http://galatasarayformalari.blogspot.com/2011/02/7-milyon-dolar.html
Geçen gün Twitter'da yazmıştım, burada da yazayım. Gönül meseleleriyle ilgili kafamda yazdığım senaryoları, kitaplara, filmlere dökerdim. Ama bir türlü hayatıma dökemedim. Bugün yaşadığım mutsuzluğun, çaresizliğin, sonun en büyük sebebi de o: Çok düşünüp, az şey yapmak; hatta hiçbir şey yapmamak. Kullanamadıktan sonra, beyin bir hiç.
Karışık durumların içinde, karmakarışık gidiyorum. Bir yandan da bir boşluktayım. Gerçekten ne yapacağımı bilemez hâldeyim. Bir yandan bugünün mutsuzluğu, bir yandan gelecek kaygısı, yarının umutsuzluğu...
19 Mart 2009 gecesi, Ali Sami Yen Stadı'nda, Galatasaray'ın Hamburg'a 3-2 yenilerek elenmesi, tüm Galatasaraylılar gibi beni de çok üzmüştü. Ama o mağlubiyetin, aslında hayatımda bir milat olduğunu hiç tahmin etmezdim. O maç, benim için bir başlangıç oldu. O günden itibaren, geride kalan yaklaşık iki yıllık sürede, hayatımın büyük bölümü, hayâl kırıklıkları, morâl bozuklukları ve üzüntülerle geçti. O gece, üstüme nasıl bir lânet çöktüyse, iki yıldır kalkmadı. Hep olumsuzluk, hep olumsuzluk... Bu arada hiç güzel şey olmadı mı peki? Tabii ki oldu. Ama o da, 8-2 yenildiğiniz maçtaki o 2 gol gibiydi... Pek bir anlam ifâde etmediler.
Sondan bir önceki bu yazımda, havadan sudan, daha çok kendimden yazmak istedim. Son paragraflar, yarınki yazıma ipucu olsun. Yarın akşam büyük final var. Sakın kaçırmayın!..
15 Şubat 2011 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder